Ayrık köklerin birleştiği gövde: Endonezya izlenimleri

Doç. Dr. Sezgi Durgun Özkan*

Güney Asya, Türkiye’ye uzaklığı nedeniyle medyadaki temsili zayıf olan bir coğrafya. Yanardağ patlamaları, tsunamiler, depremler olmasa bu uzak coğrafya hakkında neredeyse bilgi sahibi olamayacağız. Medyaya yansıyan haberlerin dili “Otel odasında komodo ejderi dehşeti”, “Pasifik ateş çemberi harekete geçti” biçiminde olduğu için Güneydoğu Asya akıllarda bilumum tuhaflıklar diyarı olarak kalıyor.

Endonezya, Güney Asya ülkeleri içinde en fazla Müslüman nüfusa (yüzde 87) sahip iken hakkında belki de en az şey bildiğimiz ülkelerin başında geliyor. Bu sene Ağustos ayında, Hollanda’nın sömürge yönetiminden kurtuluşunun ve bağımsızlığını ilan etmesinin 80. yıldönümünü kutlayan Endonezya, Çin, Hindistan ve ABD’den sonra dünyanın en büyük ülkesi. Hali hazırda nüfusu 290 milyona dayanmış durumda.

Türkiye ile Endonezya’nın diplomatik ilişkileri 1950’lere dayanıyor. Ancak ilişkilerin sıcaklaşması 1996 yılı Ağustos ayında dönemin Başbakanı Erbakan’ın çıktığı Uzakdoğu gezisine uzanıyor. Bu gezinin gözde ülkesi Endonezya olmuştu. Erbakan’ı heyecanlandıran, Müslüman çoğunluğa sahip bir ülkenin havacılık teknolojisinde gerçekleştirdiği aşamaydı. Erbakan, Endonezya’yı uçak tasarımında ‘‘dünyanın bir numaralı merkezi’’ ilan etmişti. Fakat bu geziden iki sene sonra Endonezya Asya mali krizi sonrası kanlı ayaklanmalara sahne olacaktı.

2025 yılında Endonezya Türkiye gündemine yine askeri havacılık sektörü üzerinden girdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu ülkeye yaptığı ziyaretin ardından Baykar Teknoloji ile yapılan anlaşmayla Türkiye’den 300 milyon dolar değerinde insansız hava aracı (İHA) satın alındığı duyuruldu. 

Dijital göçmenlik yükseliyor

‘’Endonezya dünyanın tam olarak neresinde?’’ sorusunu Türkiye’de sokakta rastgele birine yöneltirsek, en iyimser ihtimalle ilk aklına gelen Bali olacaktır. Oysa turistik bir ada olan Bali, Endonezya’nın 18.306 adet adasından sadece biri ve son dönemde adı “dijital nomad/dijital göçebe” terimi ile sıkça anılıyor. Bali’ye Avustralyalı, Rus ve Çinli dijital göçebelerden yoğun ilgi var. Bu yeni bir göçmenlik biçimi; insanlar işe gitmeden/ uzaktan / seyyar çalışma sistemi ile yaşıyor, böylelikle çalışmanın yanı sıra seyahatlerle de sosyal yaşamlarını aktif tutuyor. Gündelik yaşam maliyetinin az olması, farklı dinlerin yan yana yaşama kültürü nedeniyle Endonezya’daki Canggu, Ubud bölgeleri bu yeni tip göçebeler için ideal çekim merkezleri artık.

Ülkede resmi olarak altı din (Katolik, Protestan Budist, Hindu, Konfüçyen) yan yana yaşıyor buna paralel olarak yerli animist inançlar da sürdürülmekte. Çoğul kimliklerin varlığını sürdürmesi ve birlikte yaşam kültürü kendi iç ve dış gerginliklerini de beraberinde getiriyor. Wawasan Nusantara Endonezya için yaşamsal bir terim. Ülkenin lakabı olan “nusantara”, etimolojik olarak “ada” anlamına gelen “nusa” ve “uzak ilişki” anlamına gelen “antara” kelimelerinden türemiş. (Himam, 2020: 81). Nusantara, Endonezya’nın mekânsal uzaklıkla ayrılmış ancak ulusal bir felsefede birleşmiş adalara sahip olduğu fikrini taşıyor. Bu fikir ülkenin bitki coğrafyasında da metaforik olarak ayrık köklerden çıkıp tek gövdede birleşen ağaç ile temsil ediliyor.


Bu fikre göre bir takımada ülkesi olan Endonezya, Malezya, Filipinler, Avustralya gibi pek çok ülkeyle sınır komşusu olduğundan ‘’Yabancı’’ kültürü, iki ucu keskin bir kılıç gibi algılıyor ; bir yanıyla olumlu, diğer yanıyla olumsuz.

Endonezya’nın stratejik konumu ve dış ideolojilerle doğrudan etkileşimi nedeniyle, sınır bölgelerinden farklı kültürlere maruz kalması çok kolay, (Agustan ve Agustan, 2017: 266) bu nedenle yıkıcı bir yabancı kültürün ülkeye girişinin, Endonezya’ya özgü değerlerin gerilemesi konusunda endişelere yol açtığı gözleniyor. Biraz da bu amaçla 2024 itibarıyla Endonezya Göçmenlik ve Islah Bakanlığı kurulmuş, göçmenlik işlemlerini tek bir bakanlık çatısı altında toplayan ve kontrol eden bir yapı olarak hizmet veriyor.

Düzensiz göçün transit adresi

Peki yıllardır dış ülkelere göç veren bir ülke (9 milyon vatandaşı göçmen işçi ) olan Endonezya bir süredir “göç alan” bir ülke olarak nasıl davranıyor? Hukuken kontrollü ve seçici bir göç sisteminin oluşturulduğu söylenebilir. Bu konuda fikrini aldığımız sivil toplum temsilcileri, yetkililer ve akademisyenler, Endonezya’nın düzensiz göç ile mücadele konusunda 2002’den bu yana Avustralya ile eş başkanlığını yürüttüğü Bali Süreci’nin önemli bir parçası olduğuna işaret ediyor.

Bali Süreci, insan kaçakçılığı, insan ticareti ve düzensiz göçle mücadele konusunda Asya-Pasifik ülkeleri arasında işbirliği amacını güden bir dizi uygulamayı kapsıyor. Ülke Asya-Pasifik göç yolları üzerinde bulunduğundan, insan kaçakçılığı ve düzensiz göçle mücadelede aktif rol oynamak durumunda, bunun yanında geçici korunma hakkı tanınan mültecilere sınırlı insani destek vermekle birlikte entegrasyon, çalışma izni ve vatandaşlık hakkı tanımıyor. Göçmenler için burası bir bekleme odası, transit bir mekan, kendilerine ayrılan bölgelerde ve konutlarda yaşarken Endonezya toplumuna karışmaları teşvik edilmiyor. Zira göçmenlerin (yabancıların) toprak satın alması, doğrudan toprak mülkiyeti (hak milik) kesinlikle yasak. Konut alanlar da belirli kısıtlamalar ile ancak mülkü kullanım hakkına sahip olabiliyorlar toprak sahibi olamıyorlar.

Türkiye ve Endonezya göç yönetiminde nasıl farklılaşıyor?

Endonezya ile Avustralya’nın göç yönetimi ilişkisi Türkiye’nin Avrupa Birliği için oynadığı rolü çağrıştırıyor. Hem Türkiye hem de Endonezya, göçmenlerin geçici ve değişken statülerle biriktiği bir kontrol noktasına dönüşmüş durumda. Fakat iki ülkenin göç yönetimi birbirinden epey farklı: Türkiye’nin aksine, Endonezya 1951 Cenevre Sözleşmesi’ne taraf değil. Bilindiği gibi Türkiye sadece Avrupa’dan gelenlere “mülteci” statüsü vermekte; diğerleri “şartlı mülteci” ya da “geçici koruma” kapsamına alınmakta. Türkiye, mültecilere yaşam, güvenlik, sağlık, eğitim, barınma ve sınırlı ölçüde çalışma ve entegrasyon hakkı veriyor. Endonezya ise mülteci hukukunu tanımamakla birlikte farklı durumlarda birtakım geçici haklar tanıyor. Örneğin Myanmar devleti tarafından “vatandaş” olarak tanınmadıkları için yurtsuz kalan Arakanlılar, yakın zamanda Endonezya’da tartışma konusu oldu. Hatırlanacak olursa, başta Kızılay olmak üzere Türk Hükümeti’nin de desteklediği kimi insani yardım örgütleri Arakan Müslümanları için çeşitli yardım kampanyaları düzenlerken dünyanın en kalabalık Müslüman ülkesi olan Endonezya Rohingyalar’a ancak geçici kabul statüsü verebilmişti.

Lüks tatilin adresi Bali’de yıkıcı turizm tehdidi

Endonezya’ya sadece mülteciler değil yatırımcılar, iş insanları da geliyor özellikle Çin, Japonya ve Güney Kore’den nitelikli yabancı iş insanları olarak gelip Jakarta, Batam gibi ekonominin canlı olduğu bölgelerde yaşıyorlar. Avustralya Hollanda ve ABD’den yatırım, dijital göçebe ya da emekli göçü ile gelip Bali ve Lombok şehirlerine yerleşenler var. Endonezya Turizm Bakanı 2022’de dijital göçebe vizesi planıyla 3 milyon dijital göçebe çekmeyi hedeflediklerini belirtmişti. Ancak dijital göçebelerin Bali’nin turizmine ekonomik katkı yapacağı ön görülürken, yoğunlaşan nüfusun ürettiği doğal habitatında nasıl bir değişime yol açacağı sorusu gündemin gerisinde kalıyor. Oysa mesela Bali yakın zamanda yıkıcı turizm etkisiyle plajlarında yaşanan ojyanus gelgitleri sonucu “acil çöp durumu” ilan etmek zorunda kaldı. Jimbaran, Kuta ve Seminyak plajlarında en yoğun aylarda her gün 100 tona ulaşan çöp üretiliyor. Ekonomik eşitsizlik, Bali gibi bölgelerde giderek artan bir endişe kaynağı haline geldi. Varlıklı göçebelerin ve çok uluslu şirketlerin para ve yatırım politikaları ve yerel halk ile yeni yerleşenler arasındaki uçurumun giderek açılmasına yol açıyor. Sonuç olarak, yerel halk, daha fazla mali kaynağa sahip olanlara kıyasla önemli ölçüde dezavantajlı bir konumda kalıyor. Yerel işletmeler ayakta duramıyor ve bu durum ülkenin ekonomik istikrarı üzerinde bir tehdit olarak algılanıyor.

Siyasi coğrafyanın ürettiği hiyerarşi

Meseleye küresel göç sistemi üzerinden baktığımızda yukarıda yer verdiğimiz örnekler sınıfsal ve kültürel açıdan siyasi coğrafyanın (kuzey ve güney) hiyerarşisini yeniden ürettiği aşikar. Başka deyişle bir Avusturalyalı Bali’ye yerleşince “dijital göçebe”, bir Endonezyalı ise Avustralya’ya gitmeye kalkınca “göçmen işçi” oluyor.

Dünyanın güneyinden kuzeyine göç edebilmek için sınırlar bin bir zorlukla aşılıyor ve defalarca başvuru yaparak ve bir çok sorgulamanın içinden seçilerek kabul alınıyor. Bu bağlamda Endonezyalıların göç ettikleri bölgelerin eğitim seviyesine göre değiştiğini görüyoruz. Toplamda 9 milyon Endonezyalı işçi göçmen olarak yurtdışında yaşıyor, büyük çoğunluğu “geçici sözleşmeli işçi” (PMI – Pekerja Migran Indonesia). Bu rakamın yaklaşık 4 milyonu, Malezya, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt gibi Müslüman kimliği ile kültürel yakınlığı ile öne çıkan ülkelere kısa dönem çalışmak için gidiyor; çoğunlukla ev hizmetleri, bakıcılık yapıyorlar ve kendi ülkelerine para gönderiyorlar. Doğu Asya ülkelerine (Tayvan, Hong Kong, Singapur, Güney Kore,) fabrika işçiliği, teknisyenlik ulaşım hizmetleri, hemşirelik ve liman-tersane- gemicilik sektöründe çalışmak için gidiyorlar. Japonya ise stajyer işçi /teknisyen statüsünde göçmen alıyor çünkü Japonya diğer ülkelerden farklı olarak Endonezyalı gençlere kısa dönem teknik eğitim ve staj olanağı sağlayıp -Endonezya’daki Japon yatırımlarında çalıştırmak- üzere stajyer işçi kabul ediyor. Ayrıca Avusturalya, Kanada ve ABD gibi ülkelere hem çalışıp hem de okumak için giden ve orada kalmak isteyen genç ve nitelikli bir nüfus var. Bu durum nitelikli genç nüfusun sisteme dönük bir eleştirisi olarak da okunabilir, yaş ortalaması 30 olan ülke için bu takip gerektiren bir süreç.

Endonezyalı gelinler Türkiye’de

Son 2 yıldır gençlerde “önce kaç” sloganı ile ve Endonezce #kaburajadulu etiketiyle yayılan gençlik hareketi sosyal medyada hızla popülerleşiyor. Bütün bunların dışında dini bağların uyumu sebebiyle Türkler ile evlenip Türkiye’ye yerleşen Endonezyalıların sayısında da bir artış var. 2023 yılında Türkiye İstatistik Kurumu’nun (DİE/TÜİK) verilerine göre, “Endonezyalı gelin” sayısı 583 olarak kayıtlara geçmiş. Bu sayı “yabancı gelinler” arasında ilk 10 içinde yer alıyor.

Özetle Endonezya, okyanusun takımadalar arasında sınır değil, bütünleştirici bir unsur olarak dolaştığı kocaman bütün olarak kalmaya çalışıyor, 80 yaşındaki ülke çoklu yapıları aynı anda birbiriyle kaynaştıran ağaçları ile bir yandan yıkıcı turizmin etkilerine direnirken bir yandan dijital göçebelerin cazibe merkezi olma hedefine göz kırpıyor. Dolayısıyla bütün devletler gibi Endonezya da 21. yüzyılın en büyük çelişkilerini aynı anda yaşıyor: modernleşme–gelenek, kalkınma–çevre, demokrasi–otoriterleşme, küreselleşme–kimlik, eşitsizlik–zenginleşme.

* Marmara Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi bölümü

Related Posts

Son zamanların en ağır saldırılarından biri: 2 şehir yerle bir oldu

Rusya-Ukrayna savaşı yeniden alevlendi. Barış görüşmelerinin gölgesinde Rusya, Ukrayna’nın 2 kentine yoğun bir saldırı başlattı.

Kahramanmaraş’ta uyuşturucu suçundan aranan hükümlü yakalandı

Kahramanmaraş’ta, “uyuşturucu madde ticareti yapmak” suçundan hakkında 10 yıl 5 ay kesinleşmiş hapis cezası bulunan bir hükümlü, polis ekiplerinin çalışmasıyla yakalandı.

Enver Paşa’nın mezarı başında açılım sürecine tepki

İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin önde gelen isimlerinden Enver Paşa, ölümünün yıl dönümünde İstanbul Şişli’deki Abide-i Hürriyet Anıtı’nda bulunan mezarı başında anıldı. Çepni Dernekler Federasyonu tarafından düzenlenen anma etkinliğine emekli Tümamiral Cihat Yaycı, “Yörük Ali Paşa” lakaplı emekli Tuğgeneral Ali Aydın, Turgut Özal Vakfı ve Umay Ana Vakfı üyeleri katıldı.

“Kazara” vurulan genç hayatını kaybetti

Düzce’de tutukluk yapan silahın “kazara ateş alması” sonucu ağır yaralanan genç, hastanede yaşamını yitirdi.

Sanat dünyası bu oyunu bekliyor… Özkök duyunca telefona sarıldı

Gazeteci Ertuğrul Özkök son yazısında, Zuhal Olcay ile Selçuk Yöntem’in 46 yıl aradan sonra aynı sahnede buluşacağı “Don Kişot” müzikalini kaleme aldı.

Oscar ödüllü İspanyol aktör Javier Bardem’den İsrail ordusuna ‘Nazi’ benzetmesi

İspanyol aktör Javier Bardem, Instagram hesabından İsrailli keskin nişancının Filistinli bir çocuğu kayda alırken duyduğu sevince tepki gösterdi. Bardem, “İsrail Savunma Kuvvetleri Nazi’dir. Schindler’in Listesi’ndeki Amon Göth’ü hatırlıyor musunuz? Sırf eğlence olsun diye balkonundan esirleri vuran sadist bir SS subayıydı.” ifadelerini kullandı.